- Anasayfa
- Soru Cevap
- Refik Halit Karay Memleket Hikayeleri İncelemesi Nedir
Sorunun resmini çek cevaplansın.
Soru Tarat
Sorunun resmini çek cevaplansın.
Sorunun resmini çek cevaplansın.
-
45 Refik Halit Karay Memleket Hikayeleri İncelemesi Nedir
"Refik Halit Karay Memleket Hikayeleri İncelemesi sorusunun yanıtı nedir?"
Henüz bu yazıyı takip eden yok.. -
60
En İyi
CevapKİTABIN KISA ÖZETİ
Yatık Emine adında bir kadın vardır,bu kadın Ankara’da fahişelik yaparak hayatını kazanmaktadır. İl merkezinde ard ard arda olaylar çıkmasına sebep olduğundan dolayı ilçede oturtulmak ve başka bir yere gitmesine engel olmak için Kaymakam, jandarma bölük komutanına emir gönderir,ayrıca kasabanın genel ahlakının bozulmaması için gerekli önlemler alınmasını da istemiştir.Jandarma bölük komutanın ismi Sabridir.Sabri ilk olarak Yatık Emine’yi yanına çağırttırır ve olayların çıkmaması için kendisini uyarır .Yatık Emine ‘de “ tamam” der uzaklaşır. Yatık Emine’nin ilçede olmasından dolayı halk devamlı tedirginlik içerisindedir ve Yatık Emineyi dışlamaktadır.Yatık Emine’nin yatacak bir yeri olmaması karşısında, ilk olarak hapishanede kadınlar koğuşuna konulur,hapishanedeki kadınların çirkin tavırları ile karşılaşır ve orada dövülür,ardından hapishaneden alınır.
Hastaneye gönderilir, orada iyi bir yaşam sürmeye başlar .Gürcü Server adında bir genç delikanlı hastanede görevlidir ve Yatık Emine’ ye yardımcı olmaktadır;fakat hastahaneden çıkartılarak kendisine bir ev tahsis edilmesi kararı Kaymakamlığın emriyle Sabriye ulasır, Sabri Yatık Emineye kıyıda köşede bulunan, ilçeden uzak bir yerde ev bulur;fakat evin içerisi boştur,hiç bir eşya yoktur .Yatık Emine burada sefil bir şekilde yaşamaktadır.Gürcü Server adındaki kişi Yatık Emine’ye , gizli gizli yardım etmektedir ve ona eşya tahsis etmiştir. Yatık Emine bu olaydan memnun kalmıştır ve bir süre iyi bir yaşam sürmüştür. Bir ara evi terkettiğinde eşyaları, yakındaki halk tarafından fahişenin eşyası mı olur gerekçesiyle alınır ve Yatık Emine gene sefalet içinde yaşamaktadır.Sabri Yatık Emine’ye acımaktadır ve kendi adına Yatık Emine’nin ekmek alması için fırıncı ile konuşur .Fırıncı her gün Yatık Emine ‘ye 1 ekmek vermektedir .Yatık Emine 1 ekmeğin kendisine yetmeyeceğini söyleyerek 3 ekmek alır.Fırıncı Emineyi Sabriye şikayet eder ve artık Emine fırından ekmek alamamaktadır.Günler , Emine için yaşanmaz hale gelir. (açlık,susuzluk ,soğuk)Artık Emineden haber alınamamaktadır.Jandarma bölük komutanı Sabri bu olay için jandarma er ve çavuşu görevlendirmiştir.Jandarma er ve çavuş Yatık Emine’nin yanına gitmek için yola koyulur ve evine vardıklarında Yatık Emine’nin cesediyle karşılaşırlar.
KİTABIN KONUSU
İnsanların Anadoludaki yaşamları dile getirilmiştir.Anadolu’nun nasıl değiştiği,çağın manzarası,psikolojisi,mantığı,iç ve dış varlığı aktarılmıştır.(Kitap 18 hikayeden oluşmaktadır ve her hikaye birbirinden bağımsız olduğundan dolayı ben bunlardan bir tanesini sunacağım.)KİTABIN ANA FİKRİ
İnsanlar ne durumda olurlarsa olsun yardım edilmeli ,korunmalıdır.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
YATIK EMİNE:Ankara’da fahişelik yapmaktadır,hayatını ona göre kazanmaktadır,her söy-
leneni kabullenmektedir.
SABRİ:Rütbesi teğmen olup, işinde acemidir.Merhametli gibi görünmektedir;aslında acı-
masızdır ve Yatık Emine’nin gözlerine tutkundur.
GÜRCÜ SERVER:Hastanede görev yapmaktadır ve Yatık Emine’ye kısa bir süreliğine yardım etmiştir.KİTABİN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ
Yazar,Kirpi lakabıyla tanınır.1888 yılında Beylerbeyinde doğmuştur.Taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu Anadolu’nun çeşitli illerine sürgüne gönderilmiştir.1. Dünya Savaşının son yılı İstanbula’a dönebilmiştir.Sabah
Gazetesi başyazarlığı yapmıştır ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür.1965’te
İstanbul’da ölmüştür.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Kitap sürükleyici ve akıcı anlatımıyla oldukça güzeldir.Memleket Hikâyeleri’nde Anadolu Öykücülüğü, Yoksulluk ve Yozlaşmışlık
Yasemin Usta DEMİRLİKAN
Karşılaştırmalı Edebiyat Yüksek Lisans
1. Giriş
Refik Halid Karay (1888-1965) Anadolu insanının psikolojisini, yaşayışını ve Anadolu
coğrafyasının imkân ve imkânsızlıklarını hikâyelerinde etkili bir gözlem gücü ile işler. Karay, tekniği,
dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti Modern Türk Edebiyatı’nın ün yapmış
yazarlarından biridir.
“ O zamana kadar Nabizâde Nazım‟ın Karabibik hikâyesiyle, Ebubekir Hazım‟ın Küçük Paşa
romanı ve Halit Ziya‟nın birkaç hikâyesi bir yana, İstanbul sınırları dışına çıkamayan Türk hikâyesini
Anadolu’ ya yöneltmekle hikâyeciliğimize yeni bir ufuk açmış, yeni bir soluk getirmiştir. Genç yaşta
sürgün edildiği 1 Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik’teki gözlemlerinden yararlanarak yazdığı bu
hikâyelere „Memleket Hikâyeleri‟ adını vermesi de, bu işi bilinçli olarak yaptığını gösterir. (Kudret,
2009: 123) Karay ise bir söyleşisinde şunları dile getirmiştir: “Memleket Hikâyeleri, çığır açma
bakımından bugünkü köy hikâyelerinin nüvesini teşkil eder. Ben Anadolu’yu bir köylü olarak değil,
varlıklı bir şehir delikanlısı olarak gördüm ve anlattım.” (Kudret, 2009: 123)
Memleket Hikâyeleri derlemesinin altyapısını , Karay’ın Anadolu insanını yakından
gözlemleme şansı ve ondaki hikâyeyi bulup ortaya çıkarması oluşturur. Karay, Memleket
Hikâyeleri’nde Anadolu’yu, farklı bir bakış açısının yanı sıra özgün bir üslûp ve sade bir Türkçe ile
anlatmıştır. 2
Bu çalışmada Refik Halid Karay’ın Anadolu öykücülüğü genel çizgileriyle anlatılacak,
Anadolu halkının yoksulluğu ve yozlaşmış yöneticilerinin halka karşı tavrı eser üzerinden
çözümlemelerle verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Memleket Hikâyeleri, Anadolu, yoksulluğun insandaki yansımaları, yozlaşma.
1 “Kurtuluş Savaşı aleyhindeki yazı ve davranışlarından dolayı adı “Yüzellilikler” listesine katıldı. İstanbul’dan ayrılmak
zorunda kaldı (9.11.1922) (Kudret, 2009:121)
2 Refik Halit’in bütün yazılarının en önemli yanlarından biri, dilidir. Daha 1910-1914 sıralarında, Ömer Seyfettin ve
arkadaşlarının Yeni Lisan davasını ileriye sürmelerinden (1911) bir iki yıl önce yazdığı hikâyelerinde (Hakk-ı Sükût, Kuvvete
Karşı, Cer Hocası, Yılda Bir, vb.) konuşma dilini bütün incelikleriyle kullanmış; bu alanda, Ömer Seyfettin’le birlikte, yeni
yazı dilinin tutunup yaygınlaşmasına öncülük etmiştir.” (Kudret 2004: 163) Refik Halit, Memleket Hikâyeleri bu tavrını
önemli ölçüde yansıtmaktadır.
1. Refik Halid Karay’ın Anadolu Öykücülüğü
İstanbul doğumlu olan Karay, Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte önce Servet-i Fünun dergisinde,
sonrasında ise Tercüman-ı Hakikat gazetesinde çalışmıştır. İttihat ve Terakki’ yi eleştiren yazılarından
dolayı 1913 yılında Sinop’a sürülmüş; ancak 1918’de yeniden İstanbul’a dönmüştür. Karay, toplumun
farklı kesimlerinden insanların yaşantılarına eserlerinde bilinçli olarak yer veren ilk yazarımızdır. O
güne kadar, yalnızca türkülerde ve halk hikâyelerinde yer verilen Anadolu insanı “Memleket
Hikâyeleri” ile edebiyata ilk kez konu olmuştur.
Bahsi geçen dönemde Anadolu halkı için en önemli sorun yoksulluktur, yoksulluğun peşi sıra
eğitimsizliğin yol açtığı cahillik ve ağır yaşanan kış şartlarının neden olduğu ulaşım sorunu halkın
böğrüne oturmuştur. Metin kişileri bu sorunlarla birlikte, Anadolu’da etkin bir zümre olan
bürokratların ve toprak mülkiyetini büyük ölçüde elinde tutan ağaların altında ezilmektedir ve bu
durum İstanbul tarafından büyük ölçüde göz ardı edilmektedir. Yoksulluk, cahillik ve olanaksızlık
içinde resmedilen karakterler yine de yaşama sevinciyle dolu olarak Karay’ın eserlerinde vücut bulur.
Karay, önceden de belirtildiği gibi İstanbul’un Batılılaşma düşü içinde kendi kültürünü unutmuş
tiplerden ziyade, içinde bulunduğu olanaksızlıkların yaşamlarına yansıdığı Anadolu insanını
eğilmiştir.
“Refik Halit öykülerinin en önemli yönlerinden biri dildir. Henüz Ömer Seyfettin ve
arkadaşları Genç Kalemler dergisini çıkarmadan önce kimi öyküleriyle konuşma dilinden öyküler
kaleme almaya başlamıştır. Memleket Hikâyeleri’nde olaylar Anadolu’da geçmekle birlikte şive
taklitlerine başvurulmamıştır. Bunun yerine yazar hikâyeyi genellikle kendisi anlatmayı tercih
etmiştir. Şiveye başvurduğu çok sınırlı yerlerde de bunlar seslenmeler, nidalar gibi kolay anlaşılır
sözcükler olmuştur.” (Kudret, 2009:124).
“Ah gidinin köpeği!” (Yatık Emine)
“Çok şaştı bu işe.” (Yatık Emine)
“Acep marazlandı mı ki?” (Koca Öküz)
“Önündeki yulafı, samanı bitire koymuş” (Koca Öküz)
“Aha Ali geliyor, dediler.” (Koca Öküz)
“Kız açıver, bizik, ne duruyonuz.” (Sarı Bal)
“Hedi nerdesin yolcu?” (Boz Eşek)
“Şeytanın bilmediğini bilirsin ülen İlistir.” (Yatır)
2. Anadolu’daki Yoksulluğun Halk Üzerinden Verilmesi
“Refik Halit’in özellikle kırsal kesim insanları ve onların sorunları üzerine öyküler kaleme aldığını
söyleyebiliriz. Bu kapsamda ezilen kadınlar, sorumsuz yöneticiler, çıkarcı din adamları onun
konusunu oluşturur.” (Ertop, 1999: 4-5)
Örneklendirilecek öykü dizilimleriyle bu alt başlıklara değinilecektir:
Kasabanın yoksul hali, merkezden çevreye doğru gidildikçe kötüleşmektedir. Önlerinde gübre
yığınları, bahçelerinde ölmüş hayvan kemiklerinden çitler olan evler yoksulluğun ne derecede
olduğunun bir göstergesidir.
“Yatık Emine” öyküsündeki kasaba tasviri yaşanılan yoksulluğu ve onun iğretiliğini şu şekilde
betimler:
Burası Ankara’ya iki gün ötede, ana yollardan aykırı küçük bir kasabaydı. İki gün bitmez tükenmez
yokuşlar çıkılarak bin yorgunlukla gücü tükenmiş ve ezilmiş bir durumda gelindiği halde orada
oturulacak bir kahve, yatacak bir han bulunmaz; şu çıplak kuru memlekete varmak için neden bu
kadar yol aşıp güçlükler çekildiğini insan bir türlü anlayamazdı. Soğuk, barınılmaz bir kışı, susuz,
dayanılmaz bir yazı vardı. (Karay, 2013: 12).
“Yatır” öyküsünde köylerdeki bütün büyük baş hayvanları öldüren veba salgınından bahsedilir. Bu
salgın yüzünden köylüler tek geçim kaynakları olan çiftçilikten de mahrum kalmışlar, bu durumun
getirdiği sonuçta da açlık sınırları içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. (Karay, 2013:
103). Bu açıdan incelendiğinde, Türk’ü, Rum’u, Yahudi’siyle karmaşık bir etnik yapı gösteren bu
öykülerin kahramanları için en büyük ortak nokta yoksulluktur.
Yoksulluk sadece köylerde de kendini göstermez. “Sus Payı”nda Bursa gibi büyük bir şehirde de
köylerdekine benzer bir yoksulluk anlatılır. Ancak bu kez öykünün kahramanları çiftçiler değil
işçilerdir. Üretim şeklinin değişmiş olmasına karşın halkın ekonomik durumunda pek bir değişiklik
olmamıştır.
“Sarı Bal” öyküsünde içkisinden eğlencesine uzanan derin yaşayış tarzı konu alınır. Bu eğlencenin
merkezinde ise kadın vardır. Kadın figürü yoksulluk halini dağıtmak için ve mekâna güzellik katması
amacıyla kullanılmıştır. Yoksulluk içinde yüzen halk erkeği, çalışmadığı saatlerde ağır hayat
yükünden uzaklaşıp kendisine bir kaçış ararken, iffetli çizilmeyen Anadolu kadını da para kazanma ve
hayatını sürdürebilme derdindedir. Kasabada baskıdan doğan patlak günlük hayatın karanlık
zamanlarında; içki ve zina olarak kendini gösterir. Yoksulluğun açtığı bu yaralar yine o köyde, o
günün toplumunda günah olarak nitelendirilmiştir. (Karay, 2013: 69-70)
“Cer Hocası” ise iyi eğitimli ve prestijli bir aileden gelen Asım’ın İstanbul’da yoksulluğa düşmesinden
sonra hayat mücadelesinin Anadolu’da daha kolay olacağını düşünerek yola düşmesiyle başlar. Aç ve
yersiz kalmanın canına tak ettiği Asım cer mollası olma ümidiyle kendini kaybettiği uzun bir sefere
çıkacak ve seferinin her durağında yoksulluk içinde yaşayan halkın tepkileriyle yüzleşecektir.
Tepkilerin nedeni ekmek kaygısıdır, çünkü durduğu her köyde bir imam mevcuttur, ekmeği elinden
alınma tehdidini hisseden her din mensubu onu kâh halka karşı kışkırtacak, kâh yersiz ve yemeksiz
bırakıp köy toprağından kovacaktır. Son durağı olan Pınarlı köyünde söyleyeceği yalanla baş tacı
edilen Asım herkesin kendine danıştığı, imamım mevkisinin dahi üzerine çıkmış bir cer mollasına
dönüşür. İmamın mesleğini yitirme kaygısıyla ölüm döşeğinde Asım’a söyledikleri, yüzüne bir tokat
gibi çarptığında burada yaşayan küçük insanın düzeninden kendine yağ çıkarmaması gerektiğini anlar
ve karlı, soğuk bir günde onun için açlığın ve hayat yıkımının simgesi olan İstanbul’un yolunu tutar.
İstanbul’a, İstematina’sına özlem duyarak bütün gece ağladı. Ruhunda bütün rahata rağmen şu
vesile ile bu köyden ayrılmaya, cebindeki otuz mecidiyesiyle İstanbul’a dönmeye bir ihtiyaç
duydu. Sonra imamı, açlığını, hastalığını, çocuklarını düşündü, bu çaresiz adamı, bu yoksun ve
yoksul ihtiyarı feda eden köy halkını ayıpladı. Bu sırada kendini böyle sokağa atan hükümeti
hatırladı, insan kalbinde daima, yer bulan kötülükçülüğe, kıyıcılığa karşı uzun süre şaşkınlıkla
düşündü, çözemedi… (Karay, 2013: 159) .
3. Anadolu’nun Yozlaşmış Yöneticisi Yapısı
Kendini üstün gören ve de dönem yaşantısı içinde üstün tutulan bir bürokratik zümrenin varlığı küçük
kasabaları bile sarmıştır (Karay, 2013: 35-37). Böylece İstanbul’daki alafranga yaşantısının aynısı
olmasa da lüks ve sefahat anlamında benzer bir yaşantıyı yaşayan bir kesime Anadolu’da da rastlarız.
“Şeftali Bahçeleri”nde Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında git gide büyüyen atıl memur
sınıfının yaşantısı konu edilir. Küçük bir Akdeniz kasabasında lüks içinde ve hiçbir iş yapmadan
yaşayıp giden yüksek memurların bu yaşantısı eleştirilir. Satır aralarında devletin bu zümreye karşı
takındığı tavır verilir: “Aslında çoğu, devrin hoş görmediği, başından savdığı kimselerdi.” (Karay,
2013: 40). Öykülerde bu yönüyle Abdülhamit döneminin baskıcı ortamını yansıtan öğeler de vardır.
Bu ortam içinde aydın kesimler konuşamamakta ve harekete geçememektedir. Anadolu’ya sürülen bu
kimseler bir süre idealist tavırlarını korusalar da bir süre sonra yapılacak bir işin olmamasından veya
harekete geçmek için yeterli paranın bir türlü bulunamamasından yozlaşmakta ve etraflarındaki
bürokratik zümreye katılmaktadır (Ertop, 1999: 7-8). “Şeftali Bahçeleri” öyküsünün kasabaya yeni
gelen Yazı İşleri Müdürü Agâh Bey bu tipi çizer. Avrupa’yı gezip görmüş biri olarak “Avrupalı bir
memur” tipini yeşertmek iddiasıyla kasabaya gelmiştir (Karay, 2013: 41); ne var ki öykü süresinde o
da etrafındaki memurlara uyum sağlayacak, bütün gününü içki âlemlerinde, eğlencelerde geçirecek,
şeftali bahçelerindeki kokularla vakit öldüren ve uyuşuk bir kimseye dönüşecektir.
4. SONUÇ
Milli Edebiyat döneminin de etkisiyle Karay, sade, yapmacıksız bir dille Anadolu insanın yaşantısına
gözlerini çevirerek Memleket Edebiyatının öncüsü olmuştur. Yazar, Anadolu gerçeğine uzun süre
yabancı kalınmasının ve Anadolu’nun İstanbul halkı, aydınları ve hükümeti tarafından unutulmuş
oluşunun sonuçlarını Memleket Hikâyelerinde sade bir dil kullanarak konu edinmiştir. Eserinde
gözlemlere dayanarak yurt gerçeklerinin, insan yaşantılarının ve insanın yaşadığı doğanın getirdiği
olanaksızlıkların altını yer yer konuşturduğu ince hicivli üslûbuyla çizmiştir. Memleket Hikâyeleri’nin
konusu Karay’ı ne kadar üzse de o, yine de Anadolu’ya, onun güzelliklerine ve sıradan insanına
umutla bakar.KAYNAKÇA
ERTOP, Konur, Memleket Hikâyeleri’ndeki Memleket, Üçüncü Öyküler, Sayı: 5, 1999.
KARAY, Refik Halid, Memleket Hikâyeleri, İstanbul, İnkılâp Yayınları, 2013.
KUDRET, Cevdet. Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman. İstanbul, İnkılâp Yayınları, 1998.
Soru Tarat
Soru Tarat
Sorunu tara hemen cevaplansın.
Bu Cevaptaki Alt Başlıklar
Kitaptan sorunu tara cevaplansın.
Cevap Yaz
* Cevabınız incelendikten sonra yayınlanacaktır..
- Çalıkuşu Romanı İncelemesi Konusu Yapısı Anafikri Kişileri
- Emile Zola Meyhane Romanı İncelemesi
- Tetkik
- Çalıkuşu Romanının Konusu
- Memduh Şevket Esendal - Otlakçı - İnceleme
- Demedim Mi Şiir İncelemesi
- Refik Halit Karay / Gurbet Hikayeleri / Soru Ve Cevapları
- Refik Halit Karay’In Mizah Yazılarında Kullandığı Takma Ad
- Ecir Ve Sabır
- Allahım Bu Vuslatı Hicran Etme İnceleme
- Dört Mevsim Ormanı Kitabı Değerlendirme Soruları Ve Cevapları
- Eylül Romanı İnceleme
- Damda Deli Var!
- SEAT LEON İNCELEME
- Sabahattin Ali Kuyucaklı Yusuf kitap incelemesi